Friday, October 10, 2014

Farsala

Farsala (Greek: Φάρσαλα), known in Antiquity as Pharsalos (Ancient Greek: Φάρσαλος, Latin: Pharsalus), is a city in southern Thessaly, in Greece. Farsala is located in the southern part of Larissa regional unit, and is one of its largest towns. Farsala is an economic and agricultural centre of the region.Cotton and livestock are the main agricultural products, and many inhabitants are employed in the production of textile.

Diyor wikipedia. Benim hikayem farklı.

Yolculuğumuzun altıncı günü sonunda hedef Farsala'ya varmaktı.

Yol uzun, yine yüz kilometreden fazlaydı. Larissa'ya dağların arasından ulaşacak, Yunan otoban görevlileriyle tartışacak mineralsiz kalan Hüseyin'e tuz yedirecektik.

Ama Farsala, tüm karakterini güneş battıktan hemen sonra gösterecekti.

Yolculuğun üçüncü gününde tüm görüntü alan cihazlarım bozulmuştu. Ama estetik hiç bir şeyi kaçırmayan gözlerim çalışmaya devam ediyordu.

Tüm öğleden sonra, Larissa'dan Farsala'ya kadar ufak ufak rakım kazanarak çıkmıştık. İç Anadolu'nun bozkırlarındaki köy yollarına benzeyen yollarda ilerledik. Ufak tepeliklerde "S" çizerek ilerleyen asfalt yolda yanımızdan traktörler ve biçerdöverler geçti. Pamuk taşıyan tırlar vardı ve hepsi bizden daha hızlıydılar.

Yorulmuştuk, beş-on kilometrede bir bulduğumuz ağaç dibinde dinleniyorduk. Farsala'da tek bir otel vardı ve biz ona gidiyorduk.

Hava kararmaya başlamıştı ve biz şehre birden girmeye başladık. Gün boyu kazandığımız rakım birden bize şehri ayaklarımızın altına sermişti.

Ben şu ana kadar onlarca şehre kara yoluyla girdim ama ilk defa bir şehrin girişinden bu kadar etkilendim. Bir ressam olsaydım buradaki kelimelerden daha kolay olurdu o anki hislerimi anlatmak.

Farsala masallardan zorla kopartılıp Yunan buhranına kötü bir yapıştırıcı ile yapıştırılmış gibiydi.

Şehir alacakaranlıkta ışık huzmeleri ile doluydu. Traktörler küp küp pamuk dolu römorklar taşıyordu. pamuk tarlaları ne beyaz ne de karanlıktı. 

Şehrin bir tarafında anız yakılmış, tüm şehir mistik bir duman altındaydı. 

Farsala tüm sürreal görüntülerin birleştiği bir kareydi benim gözümde, ben yokuş aşağı inerken bu görsel zevki doya doya yaşadım.

Şehir özünü saklamadan bizi kucaklamış, mütevazi sofrasını açmıştı. Ertesi gün yolumuz zorlu da olsa, bu şehrin asla sıradan bir yer olmadığını anlamıştık.



Yolda olmak

Yurda döndüm. Yurt demek ne demekse artık. Toprak ile ilişkili olmak ne kadar kötü. Topraktan geldik toprağa gideceğizi de anlamam. Küllerimi denize dökün.

900-1000 km arası seyahatim sonrasında çok fazla birikimim oldu. Bunları bir iki yazıyla paylaşmanın kolay olmayacağını anladım, bir yazı dizisi haline getireceğim.

Yolda olmak, sürekli ilerlemek, bir sonraki günü düşünmek ve arkana bakmamak güzelmiş. Yine de insan yüreğinin bir kısmı arkada kalıyor, yol boyunca onu da düşünebiliyor.

Düşünecek çok şey oluyor yolda.

Yolda olmak pişmanlıkların fayda etmeyeceğini anlamak için büyük bir tecrübeydi. Kaybedilenler düşünülüyor ama önüne de bakman lazım, yön bulman, sonraki gün nerede kalacağını ayarlaman lazım. Yoksa kayboluyorsun bilinmeyen topraklarda,

Geldim, ama yolculuk devam ediyor.