Wednesday, October 11, 2017

Yeraltı - 1

Doktor "Karaciğerinde sorun yok, en az on yıl garanti veririm" demişti dün. Ağrı midemdeymiş. Oysa birbirlerine ters duran bu iki organın ağrıları nasıl karışabilirdi? Hap verdi, geçti.

Akşamüstü eve geldiğimde, kentsel dönüşümün tozları ile örtülmüş penceremden dışarı baktım. Güneş bile kararsız bugün dışarı çıkmakta. Yoksa sadece bana mı öyle görünüyordu? Pencereyi açtığımda görüntü değişmedi. Tozları silmeye gerek yoktu. Cam silmek zaten bana göre değildi. Acaba Güneşin bu nazlanması için de bir hap var mıydı? Uzay mekiğine yükleyip göndermek lazımdı. Ama SGK kaç adete kadar izin verirdi, Bu güneşe yeter miydi?

Meksika'da çılgın bir mimar yeni projesini anlatıyordu: Yerdelen. Bu bina yukarı doğru değil, yerin dibine doğru uzanıyordu. Düşündüm, gerildim. Sonra biraz daha düşündüm, panjurları kapalı, camları tozlu penceremde en fazla karşı komşunun atletiyle sigara içişini görüyordum. Her ne kadar kentsel dönüşüm bu evlerin birkaçını yıkmış olsa da yerlerine yenileri yükseliyordu. Pekala yeraltında da yaşanılabilirdi. Ama iyi bir ışıklandırma şarttı. Şu an bile evimde siyah ile lacivert pantolonları karıştırıyordum. sabahları en büyük korkum haline gelmişti ve ışığın dibine kadar götürüyordum hata yapmamak için. Takım elbisede hata yapıldığı belli olurmuş. Zıt renklerde karışsa yine sorun değilmiş. Renk değiştiren bir hap var mı?

Acaba doktor karaciğerime on yıl garanti verirken bildiği bir şey mi vardı? Neden daha fazla değil? Başka bir doktora gitmeliydim. Bütün bu içkiler bana dertlerimi unutturmadığı gibi bir de karaciğerimi yok etmemeliydi. Karaciğerin hapı olmayabilirdi. Naklini duymuştum, mümin bir arkadaşım bana karaciğerinin bir kısmını verir miydi?

Doktorun kesin bildiği bir şey vardı. O kadar okuyup uzmanlık yapan birisinin "garanti" kelimesini kullanması nasıl kabul edilebilirdi? Tıp bu, her an her şey olabilirdi. Kesinlikle başka bir doktora gitmeliydi. Belki pahalı bir hastaneye gitmeli, biraz daha ilgiyle onlarca tetkik yaptırmalı, tetkiklerin sonucu bir kaç uzman tarafından incelenmeliydi. "Heyet" olarak bir sonuca varmalıydılar. Vaka sunumu tıp kongrelerinde konuşulmalıydı. yine on yıllık garantiyi verebilirlerdi, ama bu cümlenin önüne vurucu birşeyler eklenmeliydi, "M. beyin karaciğeri, alkolün verdiği zarardan daha hızlı bir şekilde kendini yenilemiş, bu tıp tarihinde nadir karşılaşılan bir olaydır" demeli hemen sonra karaciğerimin son derece şık röntgen ve bilumum grafisi gösterilmeliydi. Salonda bulunan Rus doktorlar, votkanın zararlarına bir çözüm bulabileceklerini düşünüp umutlanmalıydılar.

Bu doktorla bu iş olmazdı. Yaşlılık, tontonluk benim için para yapmaz, benim gerçek bir karaciğer mütehassısına ihtiyacım vardı. Hemen telefona sarıldım, tıp dünyasındaki en yakın arkadaşımı aradım. Tüp bebek uzmanı da olsa her türlü öneriyi ondan alırdım. Bana "şekerim, sana Engin hocayı öneririm" dedi. Engin Özgüven hoca karaciğerciydi, hemen randevu almak için aradım. Sekretaryası günlerinin aşırı dolu olduğunu söylediğinde kesinlikle doğru insan olduğuna karar kıldım. Biraz dil döktüm, ölme ihtimalimin yüksekliğinden, sirozumdan bahsettim. Aytun'un ismini verdim. Beni "araya" alacaklarını, Perşembe günü sabahtan gelmemi söyledi sekreter. Ölmek üzere olan insanlar aylarca beklerken araya alınmak, hem de bir ihtimal on yıl garantili karaciğerle gururumu yeterince okşamıştı.