Bütün bu ağırlığın üzerime neden çöktüğünü anlamaya
çalışıyorum. Tam olarak iki yıl oluyor, bir daha bu şekilde hissetmeyeceğimi
düşündüğüm zamandan itibaren. Neden boğuluyorum bilmiyorum.
Bir çare olarak vücudumu sonuna kadar yoruyorum,
kilometrelerce yüzüm, onlarca kilometre koşuyorum. Ancak bu durumu daha da kötü
yapıyor ve zihinsel durgunluğuma vicudum da katkıda bulunmuş oluyor.
İşimiz gücümüz çözülmezlik. Beynimiz –ya da en azından benim
beynim, kısır döngülere girmekten neden hiçbir zaman vazgeçmiyor. Artık
düşünmekten zevk almadığımı anlamıştım işte o iki yıl önce.
Son çare olarak dün tekrar odanın ışıklarını kararttım.
Geçen hafta yıkanmış bir HP5 vardı elimde. Üzerinde biraz Heybeliada bir iki İstiklal
caddesi ve bol miktarda İzmir (Çeşme+Alaçatı) fotoğrafı var idi. Bu arada şimdi
farketteim de, ismi geçen bu yerler ne kadar da kirletilmiş yerler aslında.
Özellikle de Alaçatı. İlk bakışta “ah Alaçatı, dinginlik, huzur vs.” diyenler
olacak ancak herşeyin bir endüstrisi var ve Alaçatı da bu oyunun içinde.
Sanırım bir tek Karaburun kaldı.
Herneyse, yıkanmış filmde bazı eksik pozlama hataları vardı.
Neden böyle oldu bilmiyorum ama sanırım bir yanlış anlaşılma olmuş makine ile
aramda.. Ancak eksik pozlanan kareler çok da önemli kareler değildi.
Belki birkaç tane daha çıkardı ama ben 4 tanesini 18*24
kağıda basmaya layık gördüm.
Bu kağıt meselesi de ayrı konu ama onu daha sonra konuşalım.
Fotoğraf basarken bir taraftan da kendimi tekrar rakı içmeye
zorladım ve sanırım bu sefer başardım. İki duble (ikincisi baya okkalı idi)
götürüverdim. En son fotoğraf+karanlık
oda deneyimimde arkadaşım olmasaydı kimyasallarla baya bir haşır neşir
olacakmışım.
Bu aralar Eddie Vedder’in “In to the wild” film müziklerine
merak saldım. Özellikle “society” parçası biraz çarpıcı gibi. “long nights” da
fena değil. Bunlara link vermiyorum, videolarını da koymuyorum. Sonuçta bir
Stuart değil..
İzmir kordon’da sarışın atlar görmüştüm, fayton
çekiyorlardı. Aklıma gelen bir poz oldu o loş ışıkta, birkaç deneme
çekebilmiştim.
Bunlardan bir tanesi bana fena gelmedi. Dün bastım.
Hareketli nesle flu cıkmış, tamam da hareketsizler de benden dolayı
bulanıklaşmış. Belki bu farklı bir estetik katmış. Ama bunu sevdim. Diğerlerini
bastırır durumda.
Her rulo filmde bir tane fotoğrafım çıksın. Bana yeter.
Günü yatakta sonlandırdım. Artık onu düşünmeden uyumam
gerektiğini son kez, ve en sert şekilde dün öğrenmiştim. Fotoğraf bile
basılmayı haketmeden basılamıyorsa, senin değerin ne ki?
No comments:
Post a Comment