Akdeniz kültürünün tüm etkilerini
üzerimde taşıdığımdan (made in Çorum) balık denilince yüzgeçlerimde hafif
titremeler oluyor.
Üstat Sait Faik dülger balığını mükemmel bir şekilde tasvir etmiş
ki, o hikayesini okuduktan sonra ben hiç bir balığa sadece bir balıkmış gibi
bakamaz oldum. Her balığa bir ruh, bir karakter atadım. Her bir balık derken,
her bir balık türü desem daha doğru olur. Nitekim bütün hamsiler benim için tek
bir hamsi, bütün barbunlar tek bir barbun (bey)'dir.
Onlara bu şekilde bakıp nasıl yediğim konusu ayrı bir tartışma
konusu olabilir. Nitekim insan türünü severken de kontrolü biraz bıraktığımda
kendimi sevdiğimi yemek üzereyken buluyorum.
Bugün birinden bahsedeceğim.
Fener balığı ile tanışmam çok geç oldu (gerçi hamsi vs. Gibi
standart balıklar dışındaki balıklarla genel olarak geç tanıştım). Şeklinin
bende uyandırdığı ilk etki herhangi bir insandaki ilk etkisinden çok da farklı değil. Vıcık vıcık iğrenç şekli, kocaman ağzında cüssesine göre büyük dişleri
biraz korkutucu olabiliyor. Ancak dikkatle bakıldığında onun da bu estetik
facianın derin üzüntüsünü yaşadığı görülebilir. Renginden bile kaybettiği belli
olan bu zavallı balık, belki de her şeyden vazgeçtiği için böyle korkunç dişlere
sahip olup, hırçın bir yaratık haline gelmiş. Balığa sevgiyle yaklaşmak nasıl
olur bilmem ama elimizde iki tane hamsiyle yaklaşsak belki iki muhabbet
kurabiliriz.
Fener balığına ismini veren fenerle beraber, eski bir zindanda yıllarca
çalışan, elinde feneri olan kambur bir gardiyan aklıma geliyor. Üzerindeki koyu
renk eski püskü giysisi ile bu gardiyan, zindanın (denizin) derinliklerinde
sadece mahkumları ile samimi olmuştur.
Her ne kadar tek seferde milyonlarca yumurta bırakabiliyor olsa da
bundan "zavallı" fener balığının sevişken biri olduğu gibi bir
çıkarımda bulunmayacağım.
Çirkin olan bir çok şey gibi, aslında ilk etapta farkedilmeyen
onun iç guzelliğidir. En lezzetli balıklar listesine girmekte hiç bir zaman
sorun yaşamayan fener balığı, çirkin yaratılışını sert ve lezzetli eti ile telafi
ediyor, Ona saygı duyanları son olarak bu şekilde ödüllendiriyor.
Küçük olmayıp kara sayılabilecek bu balık için ne soylesem az.
Özlenen sevgiliye kavuşmaktan ötedir güveçte kavurması. Orhan Veli’nin
söylediğine pek uymuyor, aynada çok güzel değil ama, yatakta - pardon tabakta
başka güzel.
Fotoğrafını koymuyorum. Burası estetik bir blog.
Çirkin güzel tanımam yerim hepsini, etine dolgun olsun yeter. Anladın sen onu
ReplyDelete