Wednesday, February 19, 2014

21:40

Bugün saat 21:40 da alarm çaldı telefonumda. Kadıköy'de bir biryerde demleniyordum yine. sen gideli tam üç gün oldu.

Bugün saat 21:40 da bu alarm çaldı ve üç gün önce, "hadi gidelim" dediğimi hatırladım. Trafik yoktu havalimanı yolunda, ne de olsa günlerden pazar idi.

Beyaz yanaklarının yorgunluğunu hatırladım. Ufak bir öpücükle canlanacaktı. biliyordum. Kalktın, giyindin. Çok uzundu yolun, sıkılmıştın artık saatlerce süren, günün ve mevsimin değiştiği uçak seyahatlerinden. Ama alışmıştın da bir taraftan. Sonra hazırdın birden.

Havalimanı yolundaydık işte, trafik yoktu. Oysa bir kaza olsa ve senle orada kalsak, gidemesek, ilerleyemesek, bir şansımız olsa, ilk defa, birlikte biraz daha vakit geçirmek için. Tüm dünya dursa ve zaman sadece ikimize kalsa.

Öyle olmadı. Havalimanındaydık. Sen içinde kilogramlarca peynirin bulunduğu valizini verdiğinde ben senin saçlarını inceliyordum, gözlük çerçevenin iç kısmının rengi de farklıydı. Dudakların hala kırmızıydı, son öpüşmemizin renkleri yüzünde belliydi.

Bir saat geçmeden Sen, ılık bir Bursa lodosunun bana getirdiği, biraz tebessüm ve bir tutam saçtan oluşup, üç yıldır emek verdiğim, sevgim, benden uzaklaşıyordun. Peşinden gelemezdim, tutuklarlardı beni. Hem nereye sığacaktım. Herkes farkederdi histerik hareketlerimi, yakalanırdım ilk adımımda. Donup kalmıştım ben o an; sen o ilk adımı attığında. Ben orada kaldığımda sen çoktan geçmiştin pasaport kontrolünü ve artık başka bir ülkedeydik.

Yarın yine çalacak 21:40 da. ben seni unutamamanın büyük tembelliği içerisinde tekrar kapatacağımm ve aynı cümlen gelecek aklıma:

"Biz hiç birşey yapmadan öyle dursak yanyana"




Tuesday, February 4, 2014

Lost Angeles

Sokaklar ıslak, yüksek lümenli lambalar yerden sektiriyordu ışıklarını.

Ama şehir cansızdı. Tüm sevgiler bir köşede toplanmıştı ve o köşe bana en uzak olanıydı. Geçen tramvaylar ona gider miydi? Ah.. O deniz, okyanus neredeydi.

Sırtımı dağlara dayayıp koşsam ona, hem de uzunca koşsam -çünkü o hep uzaktadır. Acaba bir İtalyan restoranında sade mantarlı pizzasını sipariş etmiş beni bekliyor mudur? Şarabı seçmek için benim gelmemi bekliyor mudur? Beklemese, hatta yemeği gelse bile bensiz boğazından geçiyor mudur?

Yıllar geçse de kalbinin hep arka kapısından mı giriyor olacağım? Tutku dediği beş harf ise her harfe kaç sene vermeliyim?

Yağmur hızını arttırsa da bu şehir kuraktır. Emek verirsin, toz olur, buhar olur, akan yağmurda sel olur, çamur olur. Bu şehir nankördür, yıllar verirsin bir günde uzun bir beton yolda yok olur, nokta olur, farları görünmeyen bir otomobil olur.

Sevgi dediğin bir şarapla yuvarlanır, kalbe gidene kadar zaman çok olur, zaman çok olunca yaşlanırsın ve hayat yok olur.

Truth that I sing and the words I bring
Are all meant for you
The chairs they are full and the minds they are bare
And it's time I care
Everyone is in town and not much of a crowd
Nobody here where the sun down lies ahead



Saturday, February 1, 2014

Son şans

"Hayatta mucizeler o kadar seyrek oluyor ki, inanmasan daha iyi edersin"

Kafam karışıktı. Bavulum ve biletlerim hazırdı.

Başkasının kurguladığı bir tiyatroda oynuyordum sanki. Gitmek isteyip istemediğimi bilmeden gidiyordum. Ama onu son kez görmeliydim bu gece.

Kapısını çaldığımda üzerinde ufak gözlük figürleri olan pijamasıyla karşıladı beni. Her zamanki gibi evin içinde gereksiz bir sıcaklık vardı, güzel kokuyordu.

Sarıldığımda bırakamadım. İlk kimin bırakacağı hep bir merak oluyordu sarılmalarımızda.

"Gitme de" dedim, "kalayım burada. Sığarım yanına bir bavulla sadece. Huysuzluk yaptığında kanepede uyurum, sorun değil" dedim gözyaşlarımın kapladığı dudaklarımdan çıkan ses ikide bir burun çekişlerimle bozulsa da.

Bir şey demedi. Hiç bir zaman bir şey demedi.

Kalbimin bir tarafı çok istedi arabamın çalışmamasını, uçağı kaçırmamı ve İstanbul'da, onun yanında kalmamı. Ama seneler geçti ve her geçen gün bana tekrar hatırlattı mucizelere inanarak yaşamanın sonucunu.

Ve uçak kalktığında tekrar baktım onun mahallesine, ormanın içinde bir beton gölüydü. Bir tutam sevgi tüm beton gölünü güzelleştirdi bende.