Tuesday, February 4, 2014

Lost Angeles

Sokaklar ıslak, yüksek lümenli lambalar yerden sektiriyordu ışıklarını.

Ama şehir cansızdı. Tüm sevgiler bir köşede toplanmıştı ve o köşe bana en uzak olanıydı. Geçen tramvaylar ona gider miydi? Ah.. O deniz, okyanus neredeydi.

Sırtımı dağlara dayayıp koşsam ona, hem de uzunca koşsam -çünkü o hep uzaktadır. Acaba bir İtalyan restoranında sade mantarlı pizzasını sipariş etmiş beni bekliyor mudur? Şarabı seçmek için benim gelmemi bekliyor mudur? Beklemese, hatta yemeği gelse bile bensiz boğazından geçiyor mudur?

Yıllar geçse de kalbinin hep arka kapısından mı giriyor olacağım? Tutku dediği beş harf ise her harfe kaç sene vermeliyim?

Yağmur hızını arttırsa da bu şehir kuraktır. Emek verirsin, toz olur, buhar olur, akan yağmurda sel olur, çamur olur. Bu şehir nankördür, yıllar verirsin bir günde uzun bir beton yolda yok olur, nokta olur, farları görünmeyen bir otomobil olur.

Sevgi dediğin bir şarapla yuvarlanır, kalbe gidene kadar zaman çok olur, zaman çok olunca yaşlanırsın ve hayat yok olur.

Truth that I sing and the words I bring
Are all meant for you
The chairs they are full and the minds they are bare
And it's time I care
Everyone is in town and not much of a crowd
Nobody here where the sun down lies ahead



No comments:

Post a Comment