Sunday, November 24, 2013

Bilerek ve isteyerek gitmek

Bu şehrin kelimeleri tükendi. sokaklar değişse de aynı mahallenin farklı apartmanı benden ve bu sıkıntılardan bıktı.

Uzun bir yoldu dönüşümüz, türlü türlü gezegenlerde türlü türlü sıkıntıları hissettik. Ben yola odaklanmıştım ama o kurduğu cümlelere. İster istemez duyuyordum, arada bakıyordum sarı saçlarının arasında kalan güzel yüzüne ve dudaklarının kurduğu kelimelerle eşzamanlılığına. Yüzyıl sürdü yolumuz ve ben hiç yaşlanmamıştım. Dökülen saçlarım yeniden çıkmıştı, yanardağlar oluşmuş ve sönmüştü biz yoldayken. O hep konuştu ve sesi Mozart'ın piyanosundan geliyor gibiydi. Bazen bilerek yolu uzattım, biraz daha konuşur diye.

Deniz kıyısından geçtik, susuz çöllerde bekledik. Batan güneşin tekrar doğacağını bildiğimiz için hep aynı yerde bekledik.

Sonra, dışarı bakan gözleri birden bir şeylere odaklanmaya başladı. Anladım, yaklaşıyorduk evine. Bir şeyler yapmalıydım ve uzatmalıydım yolu. Dikkatini dağıtmalıydım, kaybolmalıydık, yağmur yağmalı, sel olmalı ve biz mahsur kalmalıydık, iki metrekare yeterdi, birbirimize dokunmadan birbirimizle olabilmek için.

Yaklaştık, bana derin galaksilerde rota belirler gibi yol tarifi yaptı. Ben artık çölde batırdığımız son güneşe bırakmıştım aklımı. Hiç bir şeyin farkında değildim: ne saatin ne günün. Mevsimi bile bilmiyordum. Kalbim ve beynim farklı iki organdı ve birbirleriyle bağları kopmuştu. Bu mahalle beni geriyordu. Sokaklar daralıyor gözlerim kararıyordu. Anlamadım, ben hiç bir şey anlamadım, son piyano seslerini duydum ve yanıma baktığımda o yoktu.

Etrafa baktım, farkında değildim gerçekliğin. Bir yerde olmalıydı. Arkadaki araba korna çaldı bacaklarım ve ellerim de benden bağımsız bir şekilde ilerletti arabayı.

Yüzyıl önceki çiçekçi artık yoktu bu sokakta, güneşli hava gitmiş, tüm mahalle eskimiş bir sonbahar görüntüsü üzerinde nefes almaya çalışır gibiydi. Bazı evler tozdan ölmek üzereydi. Ben yolumu kaybetmiştim. Gözlerim az önce yanından geçtiğimiz denizlere dökülüyordu. ama o yoktu.

Sonra hava karardı ve ben hala aynı yerdeydim belki aslında yanımdadır diye. Sabah oldu hatta ama ne çiçekçi tekrar geldi ne de o. Arada bir yüzyıl geçirmiştik ve benden kaçmıştı, neden?

Çölde güneşin batışına bakarken, "tekrar doğacak" demiştim. "Evet, ama battığı yerden değil" demişti.

Neden onun indiği yerde bekliyordum ki. Hem çıksa iki senedir çıkmaz mıydı? hem ben neden hep aynı yerde aynı duygularla bekliyordum. Bu işte bir yanlışlık vardı. Hem neden gitmişti? bunun cevabını kim verebilirdi.

Yoruldum. üzerinde uyukladığım direksiyondan kafamı kaldırdığımda tüm saçlarımın döküldüğünü gördüm. sakallarım vardı artık sadece. Kaç yıl geçmişti? bir gazete, bir takvim olmalıydı. Mahalle hala tozlu ve pis, binalar gittikçe toprağa gömülür gibiydi.

Ayağa kalktım ve ısınmak için montumu aldım arka koltukta. birden onun bıraktığı kutuyu gördüm. inerken almamıştı ve üzerinde bir yazı vardı.

"Kaçtığım tek şey sen değilsin"

Birden varlığımdan şüphelendim. o sırada bir arabanın üzerime geldiğini gördüm. Kaçmaya yetecek gücüm yoktu. Gözlerimi kapattım. sonra açtım. Araba yoluna devam ediyordu ve ben hala yoldaydım. kimsenin bana bakmadığını fark ettim. karşı şeride geçip bir kaç arabanın daha önüne geçtim. aynı şey oldu. hiç birini hissetmiyordum. insanlara dokundum ama onlarda sadece ufak bir kaşıntı oluştu.

Onunla aynı dünyada bile değilken bilinmeyen zaman kadar onu bekledim.

No comments:

Post a Comment