Friday, March 20, 2015

She's gone

Gökyüzünün mavi olduğunu görmedim burada. Sarı bir kum bulutu üzerimizde. Çöl gibisi yok, renkler soluk, güneş sert ama donuk, hayat yavaş.

Kulaklığımdan söylüyor bir eski dost:

She's gone
And it's quiet now.


C. nin de morali bozuk. O da ayrılmış. Bira içmek için bir yer bakınıyoruz. Yetmeyecek ama olsun.
N. kocasıyla kavga etmiş, huzursuz, "ben burada ne arıyorum" diyor.

Biz ayrılalı iki hafta olmuştu. Ne de çabuk geçmişdi zaman. Bütün güzellikler ne de çabuk yaşlanmıştı. Harcanmıştı zaman, harcanmıştı güzellikler ve ilişkiler. Kuru bir kağıt parçasında birbirimize yazılmış sözler kalmıştı geriye, o bile N(2) 'nin çekmecesindeydi, yakın ama artık uzak mahallesindeki dairesinde pek uğramadığı köşedeki şifonyerin bir çekmecesinde.

C. nin eli eskisi kadar telefona gitmiyor artık. Sakallarının arkasında ifadesizlik saklanmıştı. Hayat garipti. Herşeyin tamam olduğunu düşündüğümüz zaman aslında kaybetmeye başlamıştık. İnsanoğlu niye böyle doyumsuzdu, oysa biraz sakin olabilirdik. Hep koşturuyoruz, sabah uyanıyor, saate bakıyor, "bir beş dakika daha uyuyayım" dediğimizde bile içimiz rahat olmuyor. İşe bir iki dakika geç girince kendimizi suçlu gibi hissediyoruz. Herşeyin kuralı vardı ve biz uymadığımızda cezaları önce kendi kendimize kesiyorduk. Tek bir özgürlüğümüz kalıyordu: ilişkilerimiz. İşte bazıları bu özgür alanda istediğini yapabiliyordu. İşe geç gitmezdik ama sevgiliyle buluşmaya geç kalabilirdik. Anlayış beklerdik, rahattık, huzurluyduk, bu esnekliklerin bizi mutlu ettiğini düşünürdük. Bazıları ise bu yegane alanda da özgür olamıyordu.  Kurallar buradaydı. Belki o kadar unutmuştuk ki özgürlüğü, herşey yanlıştı.

Sonra birileri çıktı "kalbinin sesini" dinle diye eğitmeye çalıştı insanları. Yıllarca çıkmayan kalbin sesini zaten sağır olan kulaklarımız dinlemeye çalıştı, bazen yanlış bazen doğru, dengesiz ilişkiler çıktı.

Ve gitti. 

C. saati umursamadı. N. bardağını bitirmemiş uyuyakalmıştı masada. Televizyonda bilmediğim bir spor müsabakası vardı, insanlar hiç bir şeye odaklanmamıştı. Bizlerin aynı ortamda bulunması büyük şanstı.

Ve bunlar hep tecrübeydi. Ama tecrübe neden kaybetmekle eşdeğerdi. Sorgulamak için iyi bir vakit miydi bilmiyorum. Başlasam da bitiremeyecektim, bir sonuca ulaşamayacaktım. Bir şey değişmiyordu, geri gelmeyecekti, onu istiyormuydum emin bile değildim. Ama bir şişe daha istemeyi biliyordum.

Oldu işte, yağan yağmurun beraberinde getirdiği çöl kumlarının çamurlaşarak üzerime düşmesi beni toprağa yakınlaştırıyordu. Başka neye yakındım, kim vardı? Kaybedenler Kulübü olarak bilmemkaçıncı buluşmamızda yine önce tanrıyı, sonra kadınları sorguladık. Tanrının olup olmadığını ispatlayamadık ama kadınlarla ilgili daha önceki çıkarımlarımızı onadık, karar verdiğimiz fakat defalarca unuttuğumuz ve sonunda bizi tekrar bir araya getiren bu çıkarımları yine unutunca yeni sevgililer yapacaktık.



1 comment: