Tuesday, January 29, 2013

Eski 1

Başlığı "1"koyduğuma göre devamı gelecek..mi?

Kayıp bir eser, hatta daha çok yarım kalan bir roman gibiydin. Kafka'nın kitapları, Mozart'ın Requiem'iydin. Yıllar geçmesine rağmen bulamamıştım seni. O kadar düşündüm ki, sonunda sorunun senden değil, benim düşünmelerimden kaynaklı olduğuna kanaat getirdim. Gündelik işime giderken, aynı yol boyunca, aynı tramvayı gördüm  ve yemin ederim aynı makinist kullanıyordu. Günlerin çoğunda yağmur yağıyordu, akşamları sokak lambaları titriyordu ve ben eve gitmek için bir sebep bulamıyordum. İşte tek sebep bu olmalılydı dönüp dolaşıp sana gelmemin sebebi.

Bir ara kendimi yeterince yorarsam artık seni düşünmeyeceğime emin oldum. her gün kilometrelerce koştum, beynimdeki son enerjiyi tükettim, yaşamayı unuttum ama seni unutamadım.

Ve bir sabah, çok erken uyandım, sonunda belli belirsiz beni çağırdığını gördüğüm bir rüyanın. Senin olduğuna yüksek ihtimal verdiğim ama yine de -seninle ilgili hiç bir şey gibi-tam emin olamadığım bu kente geldim.

Soğuk deniz dalgaları rıhtıma vururken kalbimdeki saçma umutları söndürmek için gereken tüm rasyonel mantığımı İstanbul'da bıraktığımı farkettim. Ana caddesinde dahi sokakları dökülen bu terkedilmiş ama kalabalık şehirde sokak sokak seni aramaya başladım.

Oturduğun mahalleyi hiç bir zaman bilmedim ama bundan kötüsü, değişmiş bile olabilirdi. Soyadın bile değişmiş olabilirdi. Neden bütün ihtimaller kötüydü?

........

Wednesday, January 9, 2013

Mistakes

Tabi ki bilerek giriyorum bu "sürünüyorum" hallerine. Aksi takdirde daha basit cümleler kurmaktan korkuyorum. Yalpalayarak ilerlemek istiyorum..

Seni bilerek unutmak istemiyorum. Korkuyorum bundan, en azından kafamdaki bir iki konu kapanana kadar sağ kalman gerekiyor.

Devamı gelecek. şarkıyı dinleyeceğim.



Buraların bir alkoliğin not defteri haline getiren şey neydi, hatırlamıyorum. kıvranıp kıvranıp aynı yerde uyuya kalmak, sabahları farklı şehirlerde olsa da aynı yatakta uyanmak, hangisinin tuzlu hangisinin daha az tuzlu olduğunu bilmediğin peynirleri seçme zahmetine girmek ve bütün bu hareketleri farkında olmadan tekrarlamaktı belki unutturan.

Sonra bir gece vakti kendimi sadece makarna yemek için gittiğim restoranında uyuklamış buluyorum. Garson "beyefendi daha ister misiniz?" diye soruyor elindeki karafı göstererek. Midem seni çıkaramıyor.

Bağlı kalmak zorundayım, zorundaymışım. Başka şekilde derine inmeyi unuturmuşum. Başka şekilde herhangi birşeyi sevemezmişim. Bu parçayı yıllar önce dinledim, daha sonra muhtemelen iki günde bir dinlemişimdir. ancak hiç bu kadar dikkat etmemiştim. Daha nelere gebe, daha neler verecek bana bu durum. Sokaklardaki  parke taşlarının kare değil altıgen olduğunu, aylardır yanlış metro durağında indiğimi, asansörümüzün çoktan tamir edildiğini mi fark ettirecek? Hayır, ben en fazla insanların gözlerinden hüzünlerini farkeder oldum. Senin arada bir terkettiğin bu pis şehir, sakinlerine yaşantılarını düşünmek ve acı çekmek için bolca vakit sunuyor.

Bitmeyeceksin.çırpınsan da seni mumyalamadan yok olmana izin vermeyeceğim.

Monday, January 7, 2013

Soğuk 2

Düz soğuk diye başlayacaktım ancak daha önce böyle birşey varmış.. "2" diyeyim dedim, dilbilgisi hocam buralarda olmaz diye düşündüm ve rakam ile yazdım.

Sabah soğuktu. içeri girdiğimde tasarımının inceliğinden çok etkilendiğim, hatta mükemmele yakın dediğim otel odasına girerken biliyorudm, bugün bir gecelik tatildi bana.

Normalde beni bilen bilir, yatak yataktır, mekan mekan. kiminle nerede olduğun önemlidir. Cehennemde sevgiliyle olmak mı cennette yalnız olmak mı sorusu bende hiç soru işareti bırakmadı, hiç bir zaman. oysa çok iyi bilinendi ki O gayet cehennemde yalnızlığı seçecekti.

Dışarısı karlıydı, ben içerde 200 yıl önce yapılan evlerde otururken "sen burada olsan nasıl huzurlu olurdun" diye düşündüm. Bana zor geldi bunu düşünmek; önce sadece senin burada olmanı, daha sonra senin huzurlu olmanı düşündüm.

Senin huzurlu olmanı düşünmek kolaydı, hatırladığım bir iki saniye vardı sanki, yüzünün güldüğü.




Friday, January 4, 2013

Marseilles sunshine

Uçak gecikti. Havada sis vardı. Hava ankara soğuğu gibi olmasa da soğuktu, sis vardı dedim yani kar yoktu.

Dinledim seni Stuart, binlerce yıldır yaptığım gibi dinledim. Bu parçalara kimseyle ortak olmam. "Aa çok güzelmiş bu" diyenler en sevdiklerim bile olsa kovalarım..

Güneşe ihtiyacım yok ısınmak için. Ama biraz aydınlanmak için var. Sabahları ona kaçıncı defadır güle güle diyip sıcak yatağımızda bırakıyorum, hava karanlıkken, sadece taksilerin sarılığı belli olurken.

Oysa ne işin var uzakta, şarap içerken şerefe yerine "for all the good girls we left behind, on their bed, naked"  demene,,


Wednesday, January 2, 2013

Capa-2


Daha önce bahsetmiştim, bu fotoğrafın çok büyük bir yeri var diye. Yeri dediysem de bana birisini, birşeyleri hatırlatmıyor bu fotoğraf (ilginç..).

Baleyi Tchaikovsky ile, Tchaikovsky'yi bale ile sevdim (Kuğu gölü). Güzel bir Ankara akşamında, Devlet Opera ve Balesinin performansı beni çok etkilemişti. Onlarca gün kulaklarımın içinde flüt sesi duydum.

Fotoğrafın beni etkilemesinin en önemli sebebi bu olsa gerek. Fotoğraf görsel bir sanattır evet, ancak bu görsel güzellik bizde bıraktığı etki ile farklı boyutları canlandırabilir. Nitekim ben bu fotoğrafı ilk gördüğümde kulağıma telli ve üflemeli çalgılardan melodiler geldi (piyano gelmedi, bilmiyorum). Bahsettiğim önemli sebep bu.

Fotoğrafın teknik olarak kusursuz olmasından hiç bahsetmiyorum, haddim değil. Nitekim çalışılmış bir fotoğraf olduğu belli, rahat ortam. Açılar ve renkler (renk dediysem de işte gri tonlar diyelim), ışık fevkalade.

Sanatçının, arkadaki balerinin ayağının hareketi fotoğrafa yansıtma detayına ne dersiniz, ben birşey demem, saygı duyarım.


Başlamak üzere

Ankara soğuğu gibi,
Tekrar gelsen.

Ve bu sefer emin olsam,
Yazın gitsen de kışın geleceğinden,
Yazı yaşamak için, bende.