Wednesday, April 23, 2014

Mutluluk

"Sen mutlu olunca yazmıyorsun galiba, acı çekmek yarıyor?"

Dedi. bundan bir yıl iki ay önce. Oysa öyle miydi? ben acı çekmekten bu kadar kelime üretebilmiş miydim yada bu basit bir tarif miydi.

Sokak lambaları yaz ışıltısı içerisinde. piyano tıkırtıları ile gece biraz daha neşeli..
--
Şimdi aklıma geliyor; neden beni hep "kendini üstün gören biri olarak tanımlamış olabilir ki" diye soruyorum.

Her neyse. hiaye o değil, Hikaye bu:
------

Soğuk öyle birşey ki,  60 liraya aldığım kaban ne fayda eder? Uzaktayım yine. Medeniyetten uzakta, onun yanında. Arabalar vızır vızır geçiyor, dudaklarım sadece en seçilmiş kelimeler için hareket ediyor. termometreler eksilerde. Ben onu özlüyorum. (burada sen varsın) (ama artık yoksun)

İstanbul bir yana sen bir yana. Bıraktım hepsini, buraya tekrar geldim. Sekiz yıl aradan sonra, ilk günkü gibi beni karşlılayabilecek misin acaba? Rusçayı unuttum ama hala sana selam vermeyi biliyorum. Ne de güzel kalmışsın. Tıpatıp aynısın işte. Biraz kilo mu almışsın? Arkadaki çocuklar??? Evlenmiştin evet.

Ah, Anna, Sekiz yıl sensiz nasıl geçti diye sorma sakın, tamam mı? şimdi sorma en azından. Çünkü ben bu soğuk Sibirya günü geldim buraya. İstasyonda buz gibi soğuk çeliğin üzerinden her bir boji geçişinde sesi duyuyorsun. Ah, Anna, kalbimi düşün. bu soğukta, sana geldim.

Çay istiyorum, söylemesi kolay, ne de olsa aynı. Yüzün gülmeye ne kadar müsait.. Gözlerinin altı sadece güldüğünde seni  güzelleştirmek için özel olarak yaratılmış olmalı. "Nasıl?" diye soruyorsun. Ben inanmış olsam "Kader.." demek isterdim.

İnanmış olmayı isterdim.

Ah Anna. İşte amansız bir kaç Sovyet askeri ile zorla senden ayrılalı sekiz sene geçti. Sekiz soğuk kış. Kışlar soğuk değil Türkiye'de, En azından buradaki, Çelyabinsk'teki gibi değil. Ama bir Ankara ayazı, sonra da Bilirsin, İStanbul, soğuk deniz havası, sensizken beni pek bir çarpar.

Ah Anna, Kırmızı yanaklarınla bu sekiz yıl ne güzel olabilirdi. Ne kadar da kısa olurdu acısız. Uğraşmazdım bir başıma ufak bir mahallede Yıllarca.

Geldim işte. geçmiş neyi kurtaracak ki? Açtın kapıyı. Çay sıcak.. Hala sıcak bir şeyler var bu kentte. Tren de biliyor musun, Hem de Rosiya'da, sıcak su yoktu. Ben "platzkart"taki birisinden biraz votka dilendim. öyle ısındım. Ah Anna.. O kadar üşüdüm ki.


No comments:

Post a Comment