Monday, July 1, 2013

Ustam

Ayaklarım titremeye başlamıştı fikri aklıma getirdiğimde. Sportivnaya istasyonundan indikten sonra normal yürüyemediğimi hatırlıyorum.

Küçüktüm. Annem ev işleriyle uğraşırken müzik dinlediği zamanlarda Bursa'da sol müzik yayını yapan radyo istasyonunu dinliyordu. Bir toplantı, söyleşi gibi yapılacak bir etkinlik vardı. Seminer kelimesini kullandıklarını sanmıyorum. Edip Akbayram'ın sesinden ya da başka birinden ismi memleket ile anılan bir şey çalıyordu. İçinde memleket olunca türkü diyesim gelir.

Elimdeki haritaya göre doğru yöne gidiyorduk. Yine de orada bir kadın görevliye sorduk, Türk olduğumuzu nasıl anladı bilmiyorum ama mezarlığı tarif etti hemen. Bir taraftan da istersek bilet alabileceğimizi ve orada bulunan manastırı gezebileceğimizi söyledi.

Lisedeydim. Yatakhanede kitabını buldum. mehmetçiğin kahramanlıklarından bahsediyordu. Kurtuluş savaşından tabiki. Bu topraklarda insanların kendi vatanı için yaptığı ve öldüğü bir kaç savaştan biri.

Sonunda Novodevich mezarlığına gelmiştik. Çok fazla tanındık kişinin mezarı vardı. Ama Tolstoy bekleyebilirdi. Hareket etmekte zorlanıyordum. Başka bir Türk bizi yönlendirdi. yorgundum, gece çok az uyumuştum, dinlenip de mi gelmeliydim? Elimde çiçek yoktu. Kıyafetim uygun değildi. Ne yapıyordum ben? Elinde karanfillerle mezara koşan bir kız çocuğu gördüm. Kimin mezarı olabilirdi? Gogol'un soyundan mı geliyordu? Hava kapalıydı ama yağmıyacaktı, yerler sulama fıskiyeleri sebebiyle ıslaktı, Uzakta siyah giyinen kadınlara bakmadım, kalabalıklardı. Gelmiştik.
--
Gelmiştik o meşhur anıtının yanına. Ben kime koştum ki Sana koştuğum gibi?

Başım o kadar eğikti ki, benden az önce geldiğini belli eden iki karanfilin kokusu burnumdaydı. Başım o kadar eğikti ki gözyaşlarım yanağıma değmeden toprağını suluyordu ve Sen, mezar taşına benden önceki ziyaretçinin bıraktığı kağıttaki uzun notu okuyup beni dinlemeye fırsat buldun mu bilmiyorum ama ben Seni özlemişim.

Ben hamurumun yoğrulduğu topraklardan binlerce kilometre uzakta, o toprakları en çok seven adamın yanında onun hala devam eden esaretine ağlıyordum. Ben bir kişinin sevgisinin binlerce yobazın nefretiyle savaşmasına ve yenilmemesine ama yine de o yobazları yenememesine ağlıyordum.

Ben, Senin anlaşılmamana ağladım daha sonra. Ve hemen sonra aslında anlaşıldığını ve insanlara zülmetme konusunda başarılı iktidar sahipleri tarafından ne kadar tehlikeli görüldüğün için uzaklarda, bu sakin, yeşil fakat kışları buz gibi kesen soğuğa sahip, toprağından çıkan suyu Anadolunun en pis ırmağına değiştirmeyeceğin topraklarda uyuduğunu anladım ve bu beni daha da yaraladı.

Ben Sana gelmiştim. Sen huzurluydun belki de. Babandan aldığın ismin bile Türkçe harflerle yazılmamıştı ama mutluydun, öyle olsun diye hissettim. Çünkü Sen ölmemiştin.: sadece uyuyordun, insanlar yine Senden bahsediyor, Seni konuşuyor, Senin dediğini tartışıyor ve Seni seviyordu. Bu ölüm değildi.

Ben Sana gelmiştim. Sen beni kucakladın.


No comments:

Post a Comment