Sunday, October 27, 2013

Ankara, şarap ve zargana

Elim kaçıncı kez telefona gitti, neden numaranı ezberleme aptallığında bulundum ki?

Araba kullanamaz oldum, ne zaman senin arabana benzer bir araba görsem plakasına bakıyorum büyük bir heyecanla. Sonra Ankara plaka olmadığını görüyorum.

Ah Ankara, sen neden kendi çocuklarına iş veremiyorsun da hepsi İstanbul'a geliyor. Sonra denizin tuzunun Beşiktaş iskelesine vurduğu akşamda öpüyorum ben bu çocuklardan birini, yanakları sandığımdan yumuşak, dudakları sıcak. Ankara, sen soğuksun ya, senin çocukların da bu yüzden sıcak burada. Sen denizsizsin ya, denizin kenarına gelince aklını kaybediyorlar.

Elbet var şarabın tadı, sen ve senin güzelliklerin olmasa da. Ama hep bir şey eksik işte. Abuk subuk mühendislik soruları sorup uçakların nasıl uçtuğunu öğrenince sevinen hallerini hatırlıyorum. “N”lere vurgu yaparak hiçbir zaman şarkı söylerken yakalayamadığım sesini dinliyorum. Sahi, neden şarkı söylemiyordun sen? Yine ne oldu geçmişte?

Uzun boyluydun ama yanıma uzanınca ufacık kalıyordun. Bazen sana sarıldığımda kaybolduğunu düşünüyordum.
--
Ne sevginin sonu var, ne hatıraların. Ne yazdıklarımın bir sonucu var ne de senin ve benim arayışlarımın. Ne her huzursuz gecende aklına gelen geçmişin sonu var, ne her bir ufak bebeği görüşünde hissettiklerinin.
--
Şimdi haber alamadım ya senden uzun süredir, bilmiyorum neredesin. Geçen bir an heveslendim, papatya gibi birşey gördüm çiçekçinin birinde, bilirsin dünya kadar papatya şeklinde çiçek var, alacaktım gönderecektim sana. Ama bilmezdim ki neredeydin. Belki yine Anadolu’nun bir kentinde en sevdiğin sürgün hayatını yaşayacaktın hergün aynı şeyleri yaparak. Korktum. Hatırlarsın, elimde papatyalarla kapında kaldığım günü.

Bana seni hatırlatıyor diye ortak arkadaşlarımızla da görüşmekten korkuyorum artık. Belki bir rakı masasında aptallık eder seni sorarım, belki bir sevgilin olduğunu, hatta evlendiğini söyler diye çok korkuyorum. Oysa bir taraftan da senin kimseyi beğenmeyeceğini düşünüyordum.

Ya benim gibi birisi çıkar da yine senin kanına girerse?

Ah şu hayaletler.. Denizin üzerinde ay ışığında parlayan zargana gibi dans ediyor gözlerimin önünde. 

No comments:

Post a Comment