Saturday, October 19, 2013

Dying Slowly


Mayıs gibi bir aydı. Golf sahasının kenarında Tindersticks mi dinlenirdi? Saçma sapan kalabalıkla da uğraşacaktım. Ama Fransa turnesine bilet bakacağıma madem geliyorlar dedim.. Gittim.

Sahneye çıktılar. En sevdiğim parçaları çaldılar ve beni benden aldılar vs.. Değil. Öyle olmadı.

Sevdiğim ama olmayan insanlara sarılmak için, sarıldığım insanları sevmeye mi çalışsaydım. Burda mıydı? Sanki hemen yanımda sahne ışıkları beyaz yanaklarını aydınlatıyordu ve kalın çerçeveli gözlükleri varlığını vurgular gibiydi.

Ama sanki yoktu çünkü onun elleri hava soğuk olsa bile sıcacık olurdu elimi tuttuğunda, bir de sanki durduk yerde sırnaşır öperdi.

Ama çaldı tabiki tindersticks. Yenilerden gittiler. Eskilerden arada. Dying slowly bunlardan biriydi.

Dedim ya, semtlerin dili yok. Bu semtin de dili yoktu. Söylemedi bana gerçekleri. Oysa yavaş yavaş geliyordu birşeylerin, herşeylerin sonu.

"I've seen it all and it's all done
I've been with everyone and no one"


Ve gün geçecek ağrılı gecesi geçecek ve sabah olacak, uyandığında sevişiyor olacağız. Ve bir daha sadece "gel elbiselerini al" diyecek. Sonra neden sabah oldu diye dünyanın dönüşüne kızacağım.

Yaşlanmıştı Stuart, sakin parçalar çaldı. Bu parçada da bir yorgunluk vardı.. Nerden çıktı bu yaşlılık. Oysa yaşlanmak tecrübe değil miydi? Aynı hataları yaptığıma göre yaşlanmamalıyım ben. Bari bu imtiyazı tanımalıydılar.

Şimdi niye anlatmaya çalışıyorum ki? Oysa daha dün yazdım akıllanmam gerektiğini, şimdi ne yapıyorum?

Adı başlık olmuş şarkı bile diyor:

"If I could find the words to explain this feeling
I would shout them out
If I could find out all this, what's inside me"


Nottingham sokakları bana ne kadar Tindersticks'i anımsatsa da bir şekilde golf sahaları da o günü hatırlatıyor. 

Yine de, o gecenin son saatlerinde içtiğim viskinin birşekilde hala onda olduğunu bilmek, soyut sevgililerimin hiç bilmediği whiskey&water parçası gibi bir his.

Onda, bana ait.




No comments:

Post a Comment