Sunday, October 20, 2013

Yaşam

Sadece ve sadece benden nefret etmesini istemiştim.

Sebebini bilmiyorum. Bütün bu olanların ardından konulan noktayı daha mı belirginleştirmek istedim ya da onnun nefreti beni mutlu mu edecekti, bilmiyorum.

Bütün bu olanlar, günün batması, güneşin parçalarının karanlıkla yüzleşmesi benim yüzümden. Neden bu kadar hızlı zaman? Neden sindirilmesine zaman yok hiçbirşeyin?

Deniz köpürmeye devam ediyor, kıyıya vuruyor binlerce yıl önceki gibi, kararlılıkla. Ruhsuzluk mu bu? İstikrarlı olmak, aynı şeyleri yapmak, aynı doğaya can vermek ruhsuzluk mu? Peki yaşam nedir? Yaşam birgün yanında gülerken öteki gün üzülmek mi? Ölmek mi?

Yaşam kırkbeşmetrelik ve kırkbeşyıllık ahşap bir gemide İtalya’ya gitmeye çalışmak ve denizin ortasında ortasında kaybetmek mi?

Hayır. Köpürsün ama hep, binlerce yıl. Güneş batsın ve sabah-hele bu topraklarda çok geç sabah olmaz-doğsun tekrar. Doğu’dan doğsun. İlkokuldaki gibi gülümsesin güneş. Hiç güneşi ağlayan surat şeklinde çizen oldu mu?

Nefretle gelmedin. Nefretle gitme.

No comments:

Post a Comment